Pazar, Kasım 14, 2004

Buğulu Şarkılar

Beklemek! Umut ederek hani, gelecek olanı bu umutla çağırarak, harflerin duyulmadığı, sözcüklerin olmadığı bir başka dilde, içten bir sesle çağırarak beklemek.. Sabah yürürken; çöpçülerin süpüremediği yapraklar, dağın eteklerinden şehre inen sis ve ağaçların hüzün şarkısını tekrarlayan kıpırtılarıydı, eşlik etti mırıldanmalarıma.. Zamanı ölçülerinden çıkaran coşkulu bir devinim vardı havada. Gülümsedim.. Sonra küçük ağır adımlarla yürüdüm, yürüdüm...

Kasım’ın kışa dönük yüzü takvimin yanıbaşında gülümsüyor, oysa yaprak kiri sokaklarda yürümek isteğim yatışmadı henüz. Kış gecelerine biriktirdiklerim var.. Gördüğüm renkler kahverengiden kızıla, yeşilden sarıya, daha da sarıya ve sanki olmayan bir başka renge, milyon kere yeniden tanımlanabilecek, tonları milyon kere ölçülebilecek olana döndüğünde başlamıştım beklemeye.. Yakınlarda olduğunu biliyorum.. Boza satan seyyarların yırtılan seslerinde, cadde ortalarında her yeri kestane kokularıyla dolduran tezgahların ılık bekleyişlerinde işaretlerini görüyorum. Kışın uzun gecelerine hazırlanan gamlı yürekler için buğulu şarkılar getireceğini, beni, bizi ve sesini duyabilenleri kucaklayacağını biliyorum.

Güz bitiyor oysa mektupları savruluyor ağaç diplerinde.. Hiç bitmeyecek gibiydi önce. Bitmeyecek özlemlerin de ötesinde beklenecek ve akşamları sabaha koşarken biraz yorgun olacaktı… Gündüzlerini, kendini ona adayanlara adayacak, kalbi kırık olanların içinde kaybolacakları kuytularla belki bembeyaz, belki masmavi, kimileri için değiştiremeyecekleri bir kırmızı olacaktı güz.

Benim için dalgalı bir deniz gibiydi. Gökyüzünün yağmadı/ yağacak duruluğuydu, bir de sevdiklerimin içine kapanarak yürüdükleri sokakların serinliği.. Çok çabuk, çok ağır, yaşanmış ne varsa kendisiydi.. Bitiyor. Mumların titreyen alevinde, tütsüden süzülen sandal ağacının gölgesinde mırıldanarak geçiyor. En çok da şiir olanın aynasında, söylenemeyenin ötesinde, sessizce..

Güz akşamlarını, güz dönümlerini, güz doğumlarını severim. Yeri doldurulamayacak olanın boşluğunu hatırlatsa da, etekleri savrularak yürüyen bir kadın gibi hüzünlendirdiği için şehrimi.. Kapısını aşka kapatanların ne eylülden ne de güzden haberi olmadı biliyorum, posta kutusu olmayanların mektup bekleyemeyeceğini de.. Oysa herkes için mektubu vardır güzün..

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home