Cumartesi, Ekim 17, 2009

yeniden



Uzak bir yerden dönmüş gibiydim, yakın bir yere varmiş gibi, sanki hiç gitmemiş gibi.. Mutluydum. Şimdi hem hüzünlü sonra coşkulu, bir ara umutsuz, zaman zaman sabırsız ruh hallerini dinlediğim bir senfoninin ertesi gün dinginliğindeyim.
İki yıl geçti.

Salı, Ekim 07, 2008

Zerrişte

"Yaz aşkına dair" dediniz...İşte: Çocukken
Gaayet afacan bir kedi sevdim ki elimden
Bir lahza bırakmazdım: uyurken kucağımda
Ruhumdaki şefkat
Hep üstüne titrer, gece ba'zan yatağımda
Birlikte uyurduk.Bırakıp mektebe gitsem
Dil-tengi hasret
Mutlak beni dikkatsiz eder, "Hey, koca sersem!"
Tevbihi tokatlarla gürülderdi başımda.
Ben, aşık-ı şeyda,
Her kahra tahammülü severdim...O yaşımda
Sevmekteki te'sir ü teselliyi bilirdim.
Herkes gibi, hatta
Ba'zan sebepsizce olurdum müteellim...
Zerrişte, bu ismiydi onun, sanki haberdar
Mahfi kederimden, Yaltaklanır, atlar, sürünür, okşatır, okşar;
Tatyibime elbette o gün çare bulurdu;
Lakin üzerimden
Bir kerre o hüzn oldu mu zail, kurulurdu;
"Sayemde bu neş'en!" demek ister gibi mağrur;
Mağrur ü muhakkır,
Başlardı vefasızlığa, ben aciz ü meshur,
Her türlü huzuzatına, her keyfine tabi';
Ba'zan mütehayyir,
Ba'zan mütehakkim; yine aciz, yine kaani':
En şüpheli bir meylini görsem inanırdım
Biçareliğimden;
Hep tırmalanır, tırmalanır, tırmalanırdım!
"Yaz aşkına dair" dediniz...İşte misali
Sevdiklerimin ben
Hepsinde bu tırnakları, hepsinde bu hali,
Hepsinde bu hırçın kedi simasını gördüm...
Bir ömr-i cahimin bütün ezvakını sürdüm!
Tevfik Fikret

Pazartesi, Eylül 22, 2008

belki

bilmem ki dağıttıkklarım mı, dağıttıklarımız mı hep beraber ve ayrı ayrı ıssızlaştırdı heryeri yoksa bilemediğimiz halleimize duyduğumuz bağlılık mı tutuyordu ipleri. bugünden bir gün önce neler olduysa geldik işte böyle bir yere. Hani oldusunu anlatmak da, olmadısını anlamak da var elbet bakışların yöneltildiği yönde ama bende -doğu- ne alınmış ne çalınmış bir damla coşku yok şimdi.
olan birşey yok mu var tabi...

Salı, Eylül 09, 2008

9/9

ne derinmiş torbası ve de pek çokmuş alacası. zaman zaman dedik, dönüp nihayet eylüle geldik. açılmış mektupların yazılmış olanlarla yan yana beklediği bir kutuyu açtık, açıp topladığımızı içine saldık. işte eylül. savrulan tozlarla, dönüşen taşlar, kıvrıla dolana akıp akıp geçen dakikalar. çocukluğumun pencerelerine küçük çakıl taşları atan büyük insanlar, şimdi kendi pencereleri önünde bir beklemeye durdular. kendi şimdisini zamandan ayıran hatıralar, bugünün varlığında tozmadalar.
artık söylemenin de, dinlemenin de başka türlü yankıdığı bi yerde gelene selam, gelemeyene hürmet hali var. bugünlük de benden bu kadar.

Çarşamba, Haziran 25, 2008

mektup

giderek birbirinin yanıtsızlığında dibe iniyor okumak ve yazmak.
bir posta kutusunu açmak, bir mektup yazmaktan daha 'ne' ki.
işte harflerin rüzgarında savrulan hallerimiz!
ne büyük bir beklentiymiş onların hepsini zarflara toplamak.
yastığının altında defterle yaşayanların, bildiği bir iklim burası...
şehir seslerinini pencerelerden sızdığı bir yalnızlık odası.
burası posta kutularının zarfların içine yerleştirildiği
hem de zamansız bir liman ...
siz de mi geldiniz?
öyleyse ne iyi ettiniz.
satırları üst üste dizmeye yorgun ama
harfleri yan yana koymaya hevesli bir yaşlı çocuk var burada.
işte böyle ve bu kadar..