Cumartesi, Temmuz 09, 2005

Dil Arayışı

Alfabesi olsun olmasın iletişimin ilk gereği dildir. Önce –ve bence- özneldir. Bilgisine sahip olanların bakışına, algılamasına yaslandığı söylenebilir ama aslında aynı zamanda tam tersidir de; kendi bakışını, müziğini, yorumunu bulunduğu yerlere taşıyabilecek bir üstünlüğü vardır. Heceleri, cümle yapıları, imgeleri, bir algılaması vardır. Çoğu zaman hikayesi harflerin dışına taşar ve kendini hemen ele vermeyen bir uzaklıkta sanki olup bitenleri evvela seyreder. Aynı harflerle konuşanların aynı dile sahip olması, bu açıdan söz konusu bile değildir.

Dil seçendir, zihni uyarır. Renkler, sesler, adımlar, imgeler ve o duruma eşlik edebilecek bütün diğer yardımcılar sahneye sonradan katılır. Dil görünürlerde olsun olmasın, simgesel ya da somut bir varlık içinde bütün sahneyi yönetecektir. İnsanın kendini daha iyi ifade etme çabası belki de bu durumun göstergesi sayılabilir. Dil bu ifadeyi kimi zaman ayna efektinde, bazen müzik eşliğindeymiş estetiğinde sağlayabilir. Dolayısıyla kişiyi yenilediği, çoğalttığı ise tartışılmazdır.

Bağlantısız gibi görünse de yanlış anlaşılmanın ya da bundan kaçınma çabasının öncelikle zihinde -belki daha ötede bir yerlerinde de gerçekte- bazı yollar açtığından artık eminim. Hemen her durumda zihnim ister ikna olmaya yakın, isterse dinlemeye değer bulmayacak kesinlikte olsun, içimde her ikisine de şüpheyle yaklaşan bir taraf hep vardır. Bu şüphenin, durumun başka katlarını görme fırsatı veren bir araçtan başka bir şey olmadığını düşünüyorum şimdi. Ve buna rağmen dil arayışının yol sebebi olduğundan eminim.

Bir yolu geçmiş, belki de bunu yaparak yolculuk halinin sadece başında olduğunu henüz fark etmiş olarak buradayım. Yanlış anlaşılma kaygısının üzerine düşünmek için saatlerce uzağa uçmak gerekmiyordu belki ama bir dil arayışına somut olarak yanıt verenlerden birinin de yolculuk olduğunu artık biliyorum.

Yolun geçilmiş ya da geçilecek olması arasındaki fark ise belki de bir başka mektubun konusu olacak. O başka mektupların yazılacağı dil hangisi ve ulaşabileceği adresler neler olacak dersiniz?

Cumartesi, Temmuz 02, 2005

Uzakta

Bildiğim sokaklardan, tanıdığım yüzlerden, sevdiğim renklerden, saklandığım köşelerden, bıraktığım izlerden, alıştığım her şeyden, her şeyden uzakta olmak.
Yeni olanın cazibesi, yaşanmamış olanın heyecan verici umudu, yabancı olanın tedirginliği ile iç içe geçmiş halde. Harfler tanıdık olsa de sesleri başka, heceleri, anlamları, buluştukları sözcükler yabancı. İsimleri benzese de bambaşka olan şeylerin arasında kendimi gündelik olana alışmaya çalışırken bulduğumda zaman sureleri dışında gibiydi. Tarih, takvim, önemle not edilmiş, hatırlanmak üzere şifrelenmiş bütün parçalarsa iç içe. Başka türlü bir gerçeklik, bambaşka kurgulanmış bir yaşam. Düzenli, sakin, ritmi durgun, mesafeleri net.
Ve bir yolculuk sonrası! Amacı, yönü, süresi her ne olursa önce kendisini, en çok kendisini büyüten bir yolculuk. Ve onun ertesi… Bütün adımlara küçük ya da büyük bir şaşkınlığın eşlik ettiği ilk günler. Başka bir iklim, yeni bir şehir, bir yabancılık duygusu, evden uzakta olmanın kim bilir hangi telaşa gizlenmiş rahatsızlığı. Öte yandan yaralayabilecek olanlardan 'şimdilik' uzak olmanın yaman çelişkisi...
Sonrasında kendiliğinden olanın yerine aday olamayacak bir hafızanın yavaş yavaş büyümesi! Kaçınılmaz. Birbirini izleyenlerin neden olduğu alışmak hali, tercihe dönüşmediği surece o eğreti duruş sürse de yabancılık azalır. Değişen koşullar -belirgin ya da değil- algıyı da değiştirirken yabancı olanı tanıdık yapmaya çalışır. Hafıza kayıtlarını yenileriyle karsılaştırırken gün biter. Adımlar yabancı kalacakları sokaklarda gezinmiş olsa da bir başkalık vardır.
Vardı. Evden uzakta olmanın başkalığı. Uzakta olmanın kaç türlüsü olduğunu şimdi bilmiyorum ama yürüdüğüm yollar boyunca harfler biriktirmemi sağladığı için memnunum. Mektuplara sıralanan bu harfler arasında hangilerin olduğuna bu kez de siz tanıksınız. Uzakta olmanın çelişkisi ise benimle birlikte…