Çarşamba, Ağustos 15, 2007

yolda ve de hem de sonunda...

Bir yolculuğun nerede başladığını hatırlmak mümkün değilse belki de bitirmeli. Durmalı. Dönmeli mümkünse, döndürmeli. Aynı yolculuğu unutmak ihtimal değilse beklemeli, sürdürmeli. Hem yolda hem bekleyen olunabilir mi sorusuna eski gecelere dayanarak elbet yanıtı verenlerdenim ve çünkü ikisinin de birbirini ila ki değiştiren, getiren, gerektiren olduğunu sanıyorum. Hem beklemenin sonsuz, yolculuğun ise bir bakıma sonrasız olabileceğini söyleyen benden başkaları da olmalı...

Yolda olmak, yolculuk yapmak, gitmek, varmak, bulmak ve buluşmak üstüne neler neler söylenmişse tekrarının niyetinde değilim aslında, bi de çok kereler tariflenmiş beklemek üstüne yeni birşeyler söylemenin olası olduğunu pek düşünmüyorum. Öte yandan tanımda, tarifte, anlamada ve anlatmada kendi deneyimlerinden, derinliğinden yola çıkar ya beşer ben de öyle kimbilir ne zaman çıkılmış bir yolculuğun burasında o kendi ötemden tarafa tutuyorum aynayı ve ne gördüğümü de gösterme cabası biçare bu yazma çalışmaları.

Eski bir yürek ağrısı, eskimemiş bir sevda içinde, yoldayken; yönü tek bir biletle Bursa’yla yeniden buluşmuştum. Bir şehirle yeniden buluşmak mümkün mü sorusunu ne çok defalar yanıtladım! Noktasını fakat bir türlü koyamadığım soruların hep çoğaldığı bu buluşma bir bakıma öylesine yeniydi ki, ona yeniden demekte sanki acele ettim. Adımlanmış sokaklar, geçilmiş köprüler, yapılmış yollar işte oradaydı, hafızamdakine benziyordu görüntüleri fakat öte yandan öylesine yeniydi ki herşey, bildiğim denemezdi sanki onlara. Bir başkalık giyinmişti sanki şehir, giysi gibi ayırdedici de değil, başka bir hava içinde, daha mı cüretkar, çok mu değişmiş, başka bir nesil mi desem, farklıydı işte. Öylece izledim. Elimde büyük bir torba, karıştırıp karıştırıp içinden şehir halleri çektim. Kimi bir arka sokak kahvesinde izleyen oldum, bazen kurumuş bir çeşmebaşında. İlle de ihtiyarlamış, kimi tanıdık yüzler çıktı bazen torbadan, zamanın tortusundan bihaber gülüşmeler de... Simitler, simitçiler, yolları aynı kalsa da başkalaşmış kuytular, tadlar, kokular, tınılar, sesler, eskiler, çok eskiler, hatıralar, hatırı kalmış buluşmalar...

Söz verilmiş, vedaya niyet bir yolculuktu beni Bursayla buluşturan. Yönü tek olmakla dönüşsüzlüğü değil, zaruretten uzak seçimlere imkan tanıyor olmasındaydı anlam. Seçtim. Ömrüm oldukça hatırasını saklayacağım, her nerede barınıyorsam biraz da oralara taşıyacağım, kırdığım, kırıldığım, ki tarifsiz karıştığım bu şehir atlasından yanıma birkaç birşey alıp uzaklaştım. Uzaklaştım ki anladım, yine aynı şehrin coğrafyasındaymış yerim. “Kuytusunu bulmuş deniz” diyordu şairim, ben yeirini anlamış bir yurtsuz diyerek anlatabildim. Meğer beklemekte de varmış bir öteki sebep ve yolculuklar için de olabilirmiş nihayet.

Bekleyendim onca zaman, gide gide varılacak yerin işaretini bekledim. Aynı harflerle aynı şeyleri değil, olabiliyorsa başka harflerle anlayabileceğim birşeyler dinlemek istedim. Her ne kattım, bıraktım, ki kaybettimse zaman zaman yollarda, şimdinin burasına yaklaştım. Yolda olanın yönüne varması nasılsa, oraya ulaştım. Buradan da başka yönlere illa ki gidilecek fakat ne nasıl başladığını unutmuş değilim ne de hatırlamakta bir sakınca var süreçlerini bu yolculuğun. Sadece buradayım ve biliyorum oralarda bir yerim var, tam da bu yüzden ona yöneldi bundan sonraki yollar...