Cumartesi, Nisan 30, 2005

Geç-tik

Geç bir mevsim artık bahar. Geçerken adını fısıldamış bir yolcunun günden güne ağırlaşmış defteri... Günün yaşanmamış saatlerinde düşülmüş küçük harfler, düşürülmüş sessiz imlerle dolmuş sayfalar. Akşamın bilgisinden habersiz bir bahçe düşü ile büyümüş günlerin hatırası susuyor. Anlaşılmayı unutmuş sözcükler, heceleriyle ters düşmüş, onlar da susuyor. Kimse akşamın bittiğini bilmiyor ve günün hesabından kaçamıyor bahçe.

Biz bahçeyi çiçekler için sevmiştik, duvarları resimler ve pencereleri de gökyüzü diye beklemiştik. Perdeleri kapalı bir pencerede gökyüzünü beklemekle geçen uzun, uzundan da uzun yıllar saymıştık.

Sonra öğrendik; birbirinden çıkardıkça çoğalan kuytularımızı ve topladıkça eksilmiş kendiliklerimizle kaldık. Durmak zamanının geldiğini öğreten olmadı, yine de durduran yanlarını gördük hayatın.

Saati daima akşamüzeri ve perdeleri hep kapalı o evde geçen geceleri defterlerde misafir ederken içimizde yazlar büyüttük. Duvarlarında büyümüş ‘iç’lerimizle birbirimize bakıp konuştuk. Hikayelerini seslere yüklemiş şarkılarla dolduk, kuyunun derinleştiğini -ne çare- görmeden ötekinin hikayesini dinledik. Geçen saatleri sıklaşan ilmeklere yordukça geciktiğimiz hayatı unutmak istedik.

Dağınık odalarda, yan yana düşmüş omuzlarımızdı, gecelerle ağırlaştırdık. Beklerken serinleyen, sustukça derinleşen, ertesi gün için üzeri kapatılmış, o kör karanlık kuyuyla daha sonra karşılaştık.

Mektuplarla konuşan, mektupta ağlayan gözlerimizle bakardık yeryüzünün karanlığına. Hikayesinde sakladığı marazi harfleri hiç kimse söylemek istemedi belki ama karanlık öğrendi/öğretti. Saklanamadık. Ağırlaşmış yükleri taşımak güçleşti önce, sonra yönler değişti, ayrıldı yollar. Yolculuklar için yeni komşular, yeni yerler belirdi, çoğaldı…

Öncelerini süslü sedef sandıklarda unutarak büyümeyi seçmiş çocuklara özendiğim olurdu benim. Anlatamazdım ki anlaşılmak isteyeyim. Sessizlikle geçen saatleri başka bir seslenme şekli sanırdım. Sustukça mektuplarda biriken sözler, sonra kanayan yaraları iyileştirmezdi yazık. Ötekinde dokunulmamış geceler çoğaldıkça, kendimizi kanatarak, en çok yine o kendimizi affederek geçtiğimiz günlerdi. Misafiri olduğumuz odalarda büyüdük. Hikayenin sonrasını orada bırakarak yollara düştük.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home